Kardan Adam ile Kış Çiçeği

Toprak ile Nergis

Herhangi bir yer, herhangi birileri, herhangi bir zaman...


Saçlarına düşen kar tanelerini yüzünde hissedebilmek için göğe baktı Kardan Adam.

Sahi... neydi gerçek adı? Kendisi bile unutmaya başlamıştı adını ve artık insanlara kızmıyordu da. Kendisiyle dalga geçtikleri için, kızmıyordu işte...

Sürekli kar, kış, kıyamet olan bir yerde; evet, gerçekten de "yerde" yaşıyordu. Evi yoktu. Onun evi hiç olmamıştı ki. 

Ama ilk kez mutluydu evi olmadığı için. Çünkü herkes ona Kardan Adam diye seslenirken gerçek adını bilen tek kişi vardı. İşte o kişi dünyaya bedeldi.

Ve sen... bunları okuyacak olan sevgili okuyucu. Onların hikayesini okuyacaksın. Sessiz ol olur mu? Onları rahatsız etmeyelim. 

"Canını sokakta mı buldun be adam?" demişti kadın. Kaşları çatık bakıyordu. Savaşçı kadınlara benziyor diye düşündü adam. Karda kışta savaşa giden güçlü bir kadın. Kendisi ile de savaşmaya mı gelmişti? Oysa o bu hayattaki en masum insandı. Çocukların Kardan Adam diye andığı bir sefildi.

Yineledi sorusunu genç kadın. "Canını sokakta mı buldun?"

Hiç düşünmedi, bir saniye bile. "Evet," dedi ve devam etti. "Canımı sokakta buldum ben."

Yalan değildi ki, karşısında duran kadın onunla aynı yerdeydi. 

İlk kez yanına gelmişti. Oysa ki Kardan Adam her gün görürdü onu. Her sabah sokak hayvanlarını beslemek için güneşin bile ısıtamadığı sabah vaktinde çıkardı ve kalbini ısıtırdı bu kadın. Sanki güneş bu kızdı. O ise Kardan Adam'dı. Belki de bu yüzdendir ki onu her gördüğünde kalbinin eriyişi.

"Adın nedir?" Gülümsedi Kardan Adam. Adı gibi biliyordu, adını bildiğini. İlk kez birisi onu merak etmişti. Karşısındaki güzel kadının güzel dudaklarından isminin döküldüğünü hayal etti. Heyecanlanmıştı. Elleri terlemeye başladı. Oturduğu duvarın pürüzlü yüzeyine sırtını sürtünerek ayağa kalktı. Tepesinde dikilen kadın onun önünde kısa kalıyordu. Terlemiş elini yıpranmış pantolonuna sürdü. Sıcak olmuştu sanki. İçi bir hoş olmuştu.

Mayhoş... Hem tatlı hem ekşiyi bir arada hissettiren bir tat vardı benliğinde.

"Kardan Adam derler bana." 

Adını söylemek istemediğini düşündü. Belki de kendi adından nefret ediyordu. Bu halinden nefret ediyordu. Kadının içi merhamet doldu ve söze girdi. "O zaman ben de sana adımı söylemem. Adımı sen koy."

Kardan adam çocuk gibi inat edip dudağını sarkıtan kadına baktı. Kelimeler kendiliğinden dökülüverdi dudaklarından. "Kış çiçeği..."

Kadın kendisine verdiği isimle sevinse mi üzülse mi bilemedi. Sadece adını merak ediyordu işte... Söylemek bu kadar zor olmamalıydı.

"Ben senden; gerçek seni duymak istiyorum." Kardan Adam adeta eriyordu sözleriyle. Sanki dili kayıyordu karşısında ve cümlelerini toparlayamıyordu. 

Küçük kadın bunu fark etmişti ve onu cesaretlendirmek için konuşmaya başladı ama hafif sert mizacı bunda pek etkili değildi.

"İnsanların sana ne dediği umurumda değil. Onlar çok şeyi söylerler. En çok da yalan."

Kadın kendi söylediklerini düşündü. Bu adamı evine aldığında da insanlar yalan söyleyeceklerdi. Dedikodu yapacaklardı, kadın ise doğru olanı...

Bunu yapmaktan şaşmayacaktı.

Adam kadının söylediklerini düşündü. Sonra da adını düşündü. Sonunda hatırlamıştı. "Toprak... benim adım Toprak."

Kendisine bakan adamın adıydı Toprak. Bu kar fırtınasının ortasında biraz daha kalırsa donarak can verecekti. Bakışları sıcak adama baktı. Hayat adil değildi. Bakışları bu kadar sıcakken çıplak ayaklarının buz gibi olması adil değildi ki. 

Evininin kapısını açmayı düşündü kadın ama... ama sonrası hep olumsuz olurdu. İyilik yapmayı düşünmesi iyiliğe eş değer değildi. Hele ki "El alem ne der?" düşüncesiyle kararından dönmesi büyük kötülüktü. Karşısındaki, soğuktan gittikçe küçülen adama baktı. Utandı kendinden. Utandı yirmi birinci yüzyılın dayatmalarından.

Siz utanmadınız mı? İyilik yapmayan insanların yapanları eleştirmesinden... İçlerinin kötülüğü gözlerini kör etmişti, göremiyorlardı gerçekleri. Göremiyorlardı hayatın zorluklarını. Öyle ki çoğu insana parkta yatan bu adamı sorsalar görmediklerini söyleyecekti. 

Çocuklar hariç...

"Benim adım Nergis." Dalgalı siyah saçlı, morcivert gözlü güzel kadın. Hayır, bu dış görünüşü ile alakalı değildi. Hareketleri, bakışı, sesi, duruşu; ruhu ile alakalıydı. Bu yüzden güzeldi. Onu tanısaydınız kalıplaşmış güzel kavramına haksızlık ettiğinizi anlardınız. Bu yüzdendir ki Toprak Dünya'nın en şanslı adamıydı.

Yanlış anlamamasını umarak konuşmaya girdi Nergis. "Bu gece fırtına çok çetin. İzniniz olursa sizi evimde ağırlamak isterim. Boş bir oda var. Çok güzel sayılmaz ama sıcaktır."

Soğuktan kızarmış burnu küçücüktü. Utançtan kızarmış yanaklarıysa kocaman. Yüzüne lapa lapa kar taneleri yağıyordu. Su dalgası, omuzlarına gelen saçlarına dokunan kar tanelerini kıskandı. 

"Bu güzel teklifiniz için teşekkür ederim ancak ben bu iyiliğinizin altından kalkamam."

Toprak gururlu biriydi. İncitmek istemedi bu adamı. Bir yol bulup evine gelmeliydi. Yoksa bu soğuk kıyametin içerisinde ayakkabısız, yırtık paltosuyla derin bir uykuya dalacaktı. Adı gibi soğuk toprak alacaktı onu kendisinden. Ama bu adamı kaybetmek istemiyordu kadın. Çünkü o, sokak çocuklarına bir şeyler öğretiyordu. Hem de karşılık beklemeden yapıyordu. Buralarda ne okul ne de öğretmen bulunurdu. Unutulmuş bir kasabaydı. 

Bu adam nereden bulduysa gelmişti. Ama yolunu bulamamıştı anlaşılan. 

Aileler bir yabancının evlatlarına yanlış şeyler öğreteceğinden korkmuştu. Halbuki Nergis bu adamın çocuklara öğrettiğinin kendisine de öğretilmesini isterdi. Ailesi yoktu. Kimsesi yoktu. Ona bir şey öğretilmemişti ama öğrenme aşkıyla yanıp tutuşan bir genç kadındı Nergis. 

Öğretim görmemişti ama eğitim görmüştü. Kendi kendini yetiştirmiş olgun, çocuk kalpli bir kadın olmuştu.

"O zaman bunun karşılığında bana da öğretmenlik yapın. Çocuklara okumayı, yazmayı, yeni dünyaları anlatıyordunuz. Ben de öğrenmek istiyorum." 

Toprak'ın kaburgasında çiçekler açmıştı adeta. En sevdiği öğrencesi bu genç kadın olacaktı şüphesiz... Kırmamak için böyle nahif bir düşünce ile teklifte bulunmuştu. 

Onlar Tanrı'nın en şanslı kullarıydı. Güzel olmak için doğmuşlardı. 

Kabul etmişti Toprak. Mahcupça kafasını sallamakla yetinmişti.

Biliyordu Toprak artık gerçek evinin yerini. Nergis'inin dizlerinin dibiydi.

Her toprakta çiçek açmazdı. Ama Toprak'ın adı gibi gözlerinin içerisinde Nergis'in morcivert gözleri yaşam buluyordu. Nergis topraktan yaratılmıştı.

Kadın erkeğin kaburgasından yaratılmıştı; Ayaklarından yaratılmamıştı, öyle olsaydı ezilirdi... Üstün olmasın diye başından da yaratılmamıştı. Ama göğsünden yaratılmıştı, eşit olsun diye... kolun biraz altında korunsun diye... kalp hizasında sevilsin diye...

Seviyordu adam! Adam bunları düşünürken kar sonrası tutulmuş beyaz zeminde yumuşak adımlarla ilerliyordu. Kadın da düşünceler içerisindeydi. El alem beş dakika konuşacaktı ama o ömür boyu yaşayacaktı bu hayatı. Bu yüzden gönlünce yaşamak istedi.

Yanında sessiz sedasız ilerleyen Toprak'ın gözlerine bakamıyordu. Haya kavramı hayli baskındı onda. Ama merak da ediyordu başına gelenleri. Bu yüzden konuşmaya başladı. "Neden buralara geldin? Evin, ailen yok mu?"

Toprak'ın yüzü düştü aniden. "Yok. Buraya bunun için gelmiştim ama hayat bana gerçek bir hayat sunmadı."

"İşin ne?" 

"Kutsal bir meslek. Öğretmenim ben."

Nergis biliyordu bunu zaten ama adamın yanlış düşündüğünü açıklamak istiyordu. "Yanlış."

"Yanlış olan ne?"

Nergis onun hevesini kırmadan açıklamalıydı bunu. Dünya'nın yükünü omuzunda taşırmışçasına kambur duran adama çok yüklenmemeliydi.

"Her meslek kutsaldır. Bir öğretmen de kutsaldır bir çöpçü de. Çünkü her birinin bir amacı vardır. Mesele işini hakkıyla yapabilmektir. İşte budur bir mesleği kutsal yapan."

Toprak hak verdi kadına. Utanmıştı kendinden. Bunca yıldır mesleğini icra ederken üstün görmüştü yaptı mesleği, diğer bütün mesleklerden... Şimdi ise okuma yazma bilmeyen kadın gösteriyordu kendisine hakikatleri.

Şimdi sıra soru sorma vakti kendindeydi. Yavaşlayarak durdu ve Nergis'e üzeri karla örtülmüş, pamuk şekeri andıran, birkaç adım uzaktaki, bankı gösterdi. "Orada gördüğün şey ne?"

Nergis sinirlendi. Sinirden çok kırılmıştı aslında. Okula gitmemiş olması nesnelerin adını bilmeyeceği anlamına gelmiyordu. Bu aşağılama karşısında utanmıştı kendinden. Evini açacağı adam yüzünden el alemi çekecekti. Karşılığı bu olmamalıydı.

Sesine bozulduğunu yansıtmamaya çalışarak cevap verdi Nergis. "O nesnenin adı bank."

Saniyesinde gülerek cevap verdi adam. "Yanlış."

Kendinden o kadar emindi ki... O kadar emin konuşuyordu ki kendisinden şüphe etmişti Nergis.

"Yanlış olan ne?"

"Ben sana gördüğün şeyi sordum. Adını değil," dedi ve devam etti adam. 

"6.30 çöpçü gelir ve yerleri süpürür. 7.30 öğrenci oranın önünden geçer ve okula gider. 8.30 yalnız yaşayan yaşlı adam köpeğini gezdirir. 9.30 bir anne çocuğunu bebek arabasıyla gezdirir. 10.00 banka oturan yaşlı kadın önüne gelen kuşları yemler. 11.30 yağmur yağar ve yere çizilen seksek silinir. 13.00 pazar alış verişinden poşetlerle dönen çift orada dinlenir. 13.30 çocuğunun bisikletini tamir eden bir baba... 14.00 tavla atan eski topraklar... 14.30 buluşma yerine elinde çiçeğiyle gelmiş umutları olan adam terk edilir... Çiçek bankın yanındaki çöp bidonuna atılır... 15.00 okuldan eve dönerken sınavdan aldığı notu annesine nasıl açıklayacağını düşünen bir beyin... 16.00 koşuya çıkmış, kendini müziğin ritmine kaptırmış giden bir kadın... 17.00 bir dilencinin ekmek kapısı... 17.30 fotoğraf çekimine çıkmış, çalışmalarda bulunan genç yetenekler. 18.00 gün batımını izleyen yorgun gözler... 19.00 ayyaşların mesken tutup içtikleri yer. 20.30 aralarında kavga çıkıp arkadaşlıklarının sonlandığı yer. 21.00 tesadüfen aynı bankta buluşan iki insan... 22.30 hoş tesadüfü sevişerek taçlandıran iki beden..."


Nergis bu gülümseyerek söylediğinde daha da utandı. Hemen yerinde huzursuzca kıpırdandı. Toprak çenesinden baş parmağı ve işaret parmağıyla tutarak tekrar gözlerine çevirdi. "Sevişmek eski Türkçe bir kelimedir Nergis. Sevmek anlamına gelir. Sevişmek bedensel değil, ruhsaldır..."

Kadının kalbi göğsünü döverken hiçbir tepki veremiyordu. Adeta dışarıdaki fırtına içinde kopuyordu ve kaskatı kesilmişti bu tipide. "O bir bank değil. O insanların yaşamı. O insanların zaman kavramı. O farklı hayatları aynı noktada toplayan bir yer. O kimisi için yapım, kimisi için yıkım..."

Dudakları iyice dudaklarına yaklaşıyordu adamın. Birbirleri arasında neredeyse mesafe kalmamıştı.

Kadın düşündü. Ondan öğrenecek çok şeyim var...

Adam düşündü. Ondan öğrenecek çok şeyim var...

Dudakları birleşirken Kardan adam hafifçe gülümsedi. Dudaklarının üzerinde olan Kar Çiçeği bunu fark edince onun da dudakları kıvrıldı. Buruk tebessümler eşliğinde öpüşüyorlardı. Tabii buna ne kadar öpüşmek denirse... Çünkü ikisi de iki saniye içinde utanarak geri çekilmişti. Belki de üçtü...

Tutkulu bir öpücük değildi bu. İçleri yakıp kavuracak cinstendi ama oldukça masumdu. Bu karda, kışta kalpleri sıcacık yapacak türdendi. Sanki dudakları arasından ruhları firar etmişti ve bu sırada çırılçıplak kalmışlardı.

İkisi de ne yapacaklarını bilemez haldeydiler. Tek bildikleri yaşamı birlikte öğrenecekleriydi.

Adam çok mutluydu. Nergis'in dizleri evi, omuzu ise o evin çatısıydı. İnsanın evi gibisi yoktu işte.

Kadın bunu hissetmiş gibi tekrar konuşmaya girdi.

"Sen ölüsün." Toprak böyle bir şeyi beklemiyordu. Halbuki az önceki öpüşme sonrası aralarında bir şeyler olur sanmıştı. Kaşları çatıldı, ne dediğini anlamak istercesine. Acaba sefilliğinden mi bahsediyordu? Yanına yakışmayacağını mı söylüyordu?

Haklıydı. Toprak ölüm kokuyordu...

Ellerini havaya kaldırdı Nergis. Sonra da Toprağın bir elini tuttu ve havaya kaldırdı. Parmaklarını kenetledi Anahtar ve kilit gibilerdi. Bir anahtar yalnızca bir kilidi açardı. Bir kilit yalızca bir kapıyı kilitlerdi. Bunun adı aşktı. Aşklarını yaşayarak taçlandırmalılardı.

Nergis konuşmaya girdi. İkisinin de eli göğe doğruydu. Sanki onlar birbirlerinin en büyük duasıydı. Sonunda amin diyebileceklerdi...

"Sen yaşıyorsun ama yaşadığını hissetmiyorsun ki. Şu an yağan karı hisset. Sahih olmayan bir hadiste şöyle geçiyor: 'Taşa bile güzel davran. Faydasını göreceksin.' Her şeyin ruhu vardır. O bana bahsettiğin bank gibi... Ruhumuzu beslememiz gerekiyor. Şimdi her biri birbirinden özel kar tanelerinin tenine deyişini hisset. Ruhunu yaşat."

Onlar artık yaşamayı biliyordu. Yaşamaya hak kazanmışlardı...


Bu hikayeyi yazdıktan sonra aptal aptal sırıttığımı fark ettim dcjhfdjıehfhvh

Umarım size bir katkısı olmuştur. Size de değil aslında. Ruhunuza... benden bir parça katabilmişimdir umarım... ")

Takip etmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

Yorumlar

  1. Onlar Tanrı'nın şanslı kullarıydı,
    Güzel olmak için doğmuşlardı ...
    Valla aynı sırıtmadan bende de var Ayşegül jsxkjdn
    Wattyde de çok iyi yazıyorsun bu daha edebi olmuş wattydekiler daha gençlik şeysi gibi ama onlar da mükemmel bence kalemin çok güçlü asıl mesleğin olarak olmasa bile hobi olarak kalsa bile devam et yazmaya , seni seviyorum ...♡︎♡︎♡︎

    YanıtlaSil
  2. Wattyde vardı bu zaten dbxjjcjdjv buraya geçirdim sadece ^^
    Okuduğun ve destek verdiğin için ayrıca güzel yorumun için çok ama çok teşekkür ederim. Ben de seni seviyorum. İyi ki varsın. (◍•ᴗ•◍)❤

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görmemiştimm 。◕‿◕。

      Sil
    2. Yorumuna yanıt veremiyorummm. Niye böyle oldu anlamadım. Bir de bilinmeyen olarak görülüyorum. Sen nerden yaptın??? Fhhdhcjc

      Sil
    3. 1131 yedimmm ve gitmiyor çok sinir bozucu neyse ben ne diyecektim ha hala unknownsun

      Sil
  3. Vaaaay aşırı iyiydi bu. Wattpad'deyken niye okumamışım. Laf olsun diye demiyorum gerçekten kalite kokuyor

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar